ibrahim beyazoğlu

Fotoğrafım
Famagusta, Cyprus
Kazandığı araştırma bursuyla , 2013 ve 2014 yıllarında Leeds Üniversitesi Tarih Bölümü'nde postkolonyal tarih konulu doktora araştırmaları gerçekleştirdikten sonra  adaya döndü. Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde doktor unvanı ile çalışmalarına devam ediyor. 2007- 2011 yılları arasında adada Türkçe ve İngilizce gazetecilik yaptı. KIBRIS gazetesi ve Cyprus Today gibi kurumlarda akredite gazeteci olarak çalıştı. Ayrıca muhtelif gazetelerde kısa süreli serbest ve edebi gazetecilik deneyimine de sahiptir. Cynthia Cockburn, Alberto Manguel, Tariq Ali, Thanos Veremis, Rebecca Bryant, Yiannis Papadakis, Hugh Pope, Susan Dente-Ross, Tanıl Bora, Prakash Kona ve Alecos Christakis ve Vatikan Maslahatgüzarı Umberto Barato, Osman Akınhay, Ömer Laçiner gibi isimlerle söyleşiler gerçekleştirdi.

15 Temmuz 2020 Çarşamba

Logorrhea

İnsanlar çok soru soruyor. Yetmezmiş gibi bir de yorum yapıyorlar. Gereksiz. Çok gereksiz. Tıp littratüründe  buna logorrhea denir. Yani aşırı çok ve çabuk konuşma hali.  Kısacası çok ama  boş konuşuyoruz.  

6 Temmuz 2020 Pazartesi

Güneri İçoğlu'nun "Küçük Gizli Cennet"i ve Kıbrıs'ta Haset Kültürü


Güneri İçoğlu'nun cami ve türbelerin huzur veren minik bahçelerine dair bu haftaki (1 Temmuz 2020) Leman yazısını okurken, bir an yıllar önce başımdan geçen bir olayı anımsadım. 

İçoğlu'nun pandemi günleriyle başa çıkmak için etrafı dolaşırken nasıl "keşfettiği"ni bize anlattığı o huzurlu bahçeler, bana 12 sene önce iki Kıbrıslı kadın arasında geçen  bir konuşmayı anımsattı. Üç arkadaş Girne'de Green Heights Park adlı floraya gitmiştik.  Floradan ayrılmak üzereyken sözünü ettiğim kadınlardan biri flora deneyimlerini şu sözlerle dile getirmiştu: "Sakın kimseye buradan bahsetme. Başkaları gelmesin". Olayın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen, o kadının flora üzerinde hak iddia etmesi bugün bile bana korkutucu ve düşmanca gelir. 

Neyse, İçoğlu'nun Korona Ceridesi ... Halay Başı Koviddir ... yazısına dönelim. İçoğlu, hayata bakış açısının çeşitliliğini, Sinop Ayancıklı Baba Yorgo'dan yaptığı şu alıntıyla dile getiriyor: 


"Bak şu bahçenin güzelliğine. 
Şu şeftaliye, 
şu eriğe, şu armuda, 
şu çiçeklere bak. 
Hepsi birlikte güzel. 
Bir ülkenin içinde 
ne kadar din, dil, 
ırk varsa 
o kadar zenginliktir bu. 
Tek meyveyle bahçe olmaz" (s. 10).

İçoğlu'nun meramını anlatmak için yaptığı alıntı aynı zamanda "küçük gizli bir cennet"i başkalarıyla da paylaşabilen bir kültürden desenler barındıran bir günlük yaşam örgüsünü farketmemizi sağlıyor.

Öte yandaysa, hiç de yabancısı olmadığım, arkasına köklü bir haset kültürünü alıp "bölge savaşı" veren bir korumacılığın izleri ve işaretleri var. 

Hatırlamakta fayda var. Birçok Kıbrıslı bölgelerini aşırı sahiplenip kendi güvenli nüfuz kürelerine çekilmek yerine, Güneri İçoğlu veya ona ilham veren Baba Yorgo gibi hayatın ötekiliğine geniş ve korkmadan bakabilselerdi tarih belki de başka türlü akardı. Kim bilir.

30 Haziran 2020 Salı

Alphonso Lingis ve Öteki Ahlâkı

Alphonso Lingis'in Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı'nda geçen aşağıdaki kısmı okuduktan sonra, Lingis'in hikayesine konu olan insanlardan teşekkül bir toplumda ya da böylesi bir ahlaki adanmışlıktan esinlenen bir toplulukta yaşamak istemiştim. Kitabı, 2005'te askere gitmeden hemen önce harçlık biriktirdiğim m/otel resepsiyonunda okumuştum. Öteki'nin varlığını merkeze alan duyarlılıklarından süzülmüş ahlaki duruş açısından beni Lingis kadar silkeleyen pek az anekdot veya eser vardır. Özellikle ani, beklenmedik bir durumda bir sonraki hamlemizin yaşam ve ölüm arasındaki farkı belirleme olasılığı söz konusuysa. Lingis'ten ya
ptığım alıntıyı özel kılan bir başka nokta da aslında ahlaklılığın neden öyle dinle filan veya talimat ve prosedürle olamayacağını buradan hareket ederek açıklayabilmemiz. İnanılmaz bir gücü vardı. Kim olmak istediğimi keşfetmiştim sanki o zaman. Acayip bir rüyadan sonra gözlerimi yeni açmış gibi şaşkındım.  Lingis şöyle anlatmış:

"Hindistan’ın güneyindeki Mahabalipuram’da, haftalardır hasta yattığım bir kulübede bir gece, günlerce süren o hummalı baygınlıktan uyandığımda, kollarımı hissizleştirmiş olan felcin göğsüme doğru ilerlediğini fark ettim. Sendeleye sendeleye o ağır muson gecesinin yıldızsız karanlığına çıktım. Kıyıda kesik kesik nefes almaya çalışırken birinin kolumu kavradığını hissettim. Üstünde iyice eskimiş bir peştamaldan başka bir şey yoktu ve sadece Nepal’li olduğunu anlayabildim. Oraya, Hindistan alt-kıtasının en güneyine nasıl geldiğini öğrenebilmem mümkün değildi: benim evimden çıkıp kredi kartımı kullanarak jet uçağıyla bir günde geldiğim düşünülürse, onun evi benimkinden çok daha uzaktı buraya.Sahip olduğu hiçbir şey yok gibiydi, tek başına kumların üzerinde uyuyordu. Ormanın kenarındaki kulübesinden çıkan bir balıkçıyla, benim anlayamadığım, uzun bir konuşma yaptıktan sonra beni bir futa kanosuna bindirdi; dediklerinin tek kelimesini anlamasam bile beni muson denizinin üstünden altmış beş mil ötedeki Madras hastanesine götüreceğini biliyordum. O kanoyla uğraşırken, ben uzaklarda çakan şimşeğin ara ara aydınlattığı o sessiz ve ifadesiz yüzüne bakıyordum hummalıgözlerimle; fırtına sertleşirse kendi hayatını tehlikeye atmak pahasına beni kurtarmakta tereddüt etmeyecewğinden emindim.

Bir balıkçı iskelesinde kanodan indikten sonra beni önce bir faytona, sonra da Madras’a giden bir otobüse bindirdi ve tek söz etmeden, bana bir kez olsun bakmadan ortadan kayboldu. Kumlardan başka bir adresi yoktu tabii ki; onu bir daha hiç görmeyecektim. Ama asla kopmayacak ya da unutulmayacak bir bağla bağlanmanın ne demek olduğunu, kardeş olmanın ne demek olduğunu anlamıştım.

Onun okuyamayacağı bir yazının ve anlayamayacağı bir dilin anonim  sorumsuzluğuyla bu tür şeylerden bahsetmek ne kadar ayıp, ne kadar yakışıksız!"

Lingis, Alphonso. (1997). Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı. (Tuncay Birkan, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 137-138.

29 Haziran 2020 Pazartesi

Politik Doğruculuk

Politik doğruculuk yumurta kabuklarının üzerinde yürümeye benzer. Hassas ve kırılgan durumlara karşı nezaket söz konusudur.

28 Haziran 2020 Pazar

Kıbrıs'ta Barış üzerine

Beni barıştan soğutan ülke: Kıbrıs. Bilhassa, Kıbrıs'ta Barış Engellenemez mesiyanizmi. Tarihin hiçbir halka mesiyanik borcu yoktur. Tarih, hiçbir halka mesiyanik bir misyon yüklemez. 

Türkiye'deki Yayıncılar ve John Darwin

John Darwin bilinen ve mesleğinin hakkını fazlasıyla veren bir tarihçi olmasına rağmen ciddi tarihçiler dışında Türkiye'de pek bilinmiyor. Daha çok global tarih ve imparatorluklar - özellikle İngiltere - üzerine yaptığı akıcı ve nefes kesici çalışmalarıyla biliniyor. Sömürgeci medeniyet misyonu ya da ilerlemeci tarih fantezisi taraklarında bezi yok. En kötüsüyse Darwin'in henüz bir kitabının bile Türkçe'ye çevrilmemesi ki bu bir medeniyet kayıbıdır. (Tabii yanlışım varsa lütfen beni düzeltmekte tereddüt etmeyin). Üstelik ne idüğü belirsiz veya seri üretim "tarih kitapları" kendine bu kitap endüstrisinde rahatlıkla yer bulurken. Yazık. Türkiye'deki yayıncılık açısından kahredici bir durum. 

27 Haziran 2020 Cumartesi

İki Yayınevi: Yordam ve Heretik

Son zamanlarda, Türkiye'de faaliyet gösteren yayınevleri arasında, onlar için dayanışma sergilemekten kaçınmayacağım iki yayınevine işaret edebilirim. Biri Yordam. Diğeri Heretik. Keşke bu insanlara daha çok yardımım dokunsa ya da dayanışma fırsatı bulabilsem. 

18 Haziran 2020 Perşembe

Bilimkurgu Demişken

Bilimkurgu denen türü sev(m)iyorum. Mesela kitabevlerinde dolaşırken bilimkurgu raflarını hep düz geçerim. Ama harika bilimkurgu metinlerine denk geldim. Okurken keyif aldım. Hatta, bilimkurgu fanatiği olmamama rağmen, beni en çok sarsan, üzerimde varoluşsal etkisi olan kitapların arasında bilimkurgu eserleri var: Lem'in Solaris'i,  Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler'i,  Strugatsky kardeşlerin Uzayda Piknik'i falan. Gerçekten garip ve çelişkili bir durum.