Güneri İçoğlu'nun cami ve türbelerin huzur veren minik bahçelerine dair bu haftaki (1 Temmuz 2020) Leman yazısını okurken, bir an yıllar önce başımdan geçen bir olayı anımsadım.
İçoğlu'nun pandemi günleriyle başa çıkmak için etrafı dolaşırken nasıl "keşfettiği"ni bize anlattığı o huzurlu bahçeler, bana 12 sene önce iki Kıbrıslı kadın arasında geçen bir konuşmayı anımsattı. Üç arkadaş Girne'de Green Heights Park adlı floraya gitmiştik. Floradan ayrılmak üzereyken sözünü ettiğim kadınlardan biri flora deneyimlerini şu sözlerle dile getirmiştu: "Sakın kimseye buradan bahsetme. Başkaları gelmesin". Olayın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen, o kadının flora üzerinde hak iddia etmesi bugün bile bana korkutucu ve düşmanca gelir.
Neyse, İçoğlu'nun Korona Ceridesi ... Halay Başı Koviddir ... yazısına dönelim. İçoğlu, hayata bakış açısının çeşitliliğini, Sinop Ayancıklı Baba Yorgo'dan yaptığı şu alıntıyla dile getiriyor:
"Bak şu bahçenin güzelliğine.
Şu şeftaliye,
şu eriğe, şu armuda,
şu çiçeklere bak.
Hepsi birlikte güzel.
Bir ülkenin içinde
ne kadar din, dil,
ırk varsa
o kadar zenginliktir bu.
Tek meyveyle bahçe olmaz" (s. 10).
İçoğlu'nun meramını anlatmak için yaptığı alıntı aynı zamanda "küçük gizli bir cennet"i başkalarıyla da paylaşabilen bir kültürden desenler barındıran bir günlük yaşam örgüsünü farketmemizi sağlıyor.
Öte yandaysa, hiç de yabancısı olmadığım, arkasına köklü bir haset kültürünü alıp "bölge savaşı" veren bir korumacılığın izleri ve işaretleri var.
Hatırlamakta fayda var. Birçok Kıbrıslı bölgelerini aşırı sahiplenip kendi güvenli nüfuz kürelerine çekilmek yerine, Güneri İçoğlu veya ona ilham veren Baba Yorgo gibi hayatın ötekiliğine geniş ve korkmadan bakabilselerdi tarih belki de başka türlü akardı. Kim bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder